Osmanlı İmparatorluğu, çok farklı etnik ve dini toplulukların yaşadığı geniş bir coğrafyada hüküm sürdüğü için vergi sistemi de bu çeşitliliğe göre şekillenmişti.
Bu vergilerden birisi de domuzlar için alınan hınzır vergisiydi. Evet, domuz yetiştiriciliği de Osmanlı’da yaygındı; ancak vergi şartıyla.
Peki bu “resm-i hınzır” vergisi nasıl alınıyordu?
Osmanlı Devleti’nde halktan alınan birçok vergiden yalnızca birisi buydu.
Hınzır vergisi, Müslümanların domuz ticareti yapmaları, domuz yetiştirmeleri ve tüketmeleri İslam dininde haram olduğu için, yalnızca Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslimlerin domuz besiciliği ve ticareti üzerinden alınan bir vergiydi.
Müslümanlar, domuzlarla herhangi bir ekonomik ilişkiye girmedikleri için bu vergi Müslümanlara uygulanmamış, yalnızca gayrimüslim tebaadan alınmıştı. Gayrimüslimlerin kendileri için yetiştirdikleri domuzlardan vergi alınmazken, bu domuzları ticari amaçla yetiştirenlerden vergi alınıyordu.
Hınzır vergisi, ilk dönemlerde sembolik bir vergi olarak uygulanıyordu.
Bu vergi, 19. yüzyılın sonlarına kadar ekonomik açıdan büyük bir önem taşımamış, sembolik olarak devletin varlığını ve gücünü gösterme aracı olarak kullanılmıştı. Ancak 19. yüzyılın sonunda, devlet ekonomik zorluklarla karşılaşınca bu vergi, bütçe açığını kapatmada daha ciddi bir gelir kaynağı olarak görülmeye başlandı.
Aslında bu verginin sembolik bir anlamı vardı: Osmanlı Devleti’nin gayrimüslim tebaa üzerindeki otoritesini göstermek. Tabii devletin ekonomik koşulları da göz önüne alınca, bir gelir kaynağı olarak değerlendirilmeye de başlandı.
Hınzır vergisi, özellikle Balkanlar’da yoğun olarak uygulandı.
Bunun nedeni, bu bölgelerdeki gayrimüslim nüfusun yoğunluğuydu. Anadolu, Arap yarımadası gibi Müslüman nüfusun daha yoğun olduğu bölgelerde ise bu vergi uygulanmadı. Ancak Osmanlı arşivlerindeki belgelerden anlaşıldığı üzere 1867-1877 yılları arasında, bazı Anadolu bölgelerinde de bu verginin uygulandığı örneklere rastlanıyor.
İlginç bir şekilde Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’da hınzır vergisi toplanmamıştı. İstanbul’un başkent olması dolayısıyla vergilerden muaf tutulması, bu verginin de başkentte uygulanmamasına yol açtı.
Vergi, Sırbistan’ın fethi (1459) ile uygulanmaya başlandı.
1528 tarihli Karaman Vilayeti Kanunnamesi’nde, “kara canavarı” olarak adlandırılan domuzdan 1 akçe vergi alındığı ve domuzların ekinlere verdiği zararın tazmin edilmesi gerektiği belirtiliyor. Bu uygulama, hınzırın Osmanlı mali sisteminde vergiye tabi bir mal olarak kabul edildiğini gösteriyor.
Osmanlı’nın mali sisteminde hınzır vergisi, ekonomik, dini ve sosyal düzenin bir parçası olarak önemli bir yer tuttu. Devletin gelir kaynaklarından biri hâline gelen vergi, 1840’lardan sonra varlığını yitirdi.